Fen Edebiyat Fakültesi Erdal Akar konferans salonunda gerçekleştirilen ve Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cüneyt Akın’ın yönlendiriciliğini yaptığı panelde; Türk Ocakları Afyonkarahisar Şube Başkanı Prof. Dr. Yavuz Osman Birdane, bir önceki dönem Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Gürer Gülsevin, Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hacı İbrahim Delice, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdoğan Boz, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Feyzi Ersoy ve Prof. Dr. Yavuz Kartallıoğlu konuşmacı olarak yer aldı.

“TÜRK OCAKLARI SİYASET ÜSTÜ BİR KURUMDUR”

Panelin açış konuşmasını yapan Prof. Dr. Yavuz Osman Birdane Türk Ocaklarının kuruluşunu ve kuruluş amacını anlattığı konuşmasında “Türk ocakları yedi düvelin Osmanlı üzerine çöktüğü yıkılma döneminde 25 Mart 1912’de kurulmuştur” dedi. Türk Ocaklarının kuruluş felsefesinin günlük siyasetten uzak, siyaset üstü bir kurum olmak olduğunu kaydeden Birdane, “Türk Ocakları toplumun gelişmesi için bir mektep gibi faaliyetlerine devam etmektedir. İlim alanında, sosyal alanda ve ekonomi alanında vatanın, milletin birliği ve toplumun sağlamlaştırılması için ne gerekiyorsa bu vazifeyi yapmak amacıyla yolumuza devam ediyoruz” diye konuştu.

“TÜRK DEMEK MÜSLÜMAN DEMEKTİR”

Panel Başkanı Prof. Dr. Hacı İbrahim Delice, Türk kavramının çeşitli anlamlarda kullanıldığını ve genetik olarak Türk kavramının Çin’den başlayıp Adriatik Okyanusu’na kadar alanda yaşayan 300 milyon kişiyi ifade ettiğini söyledi. Delice sözlerine söyle devam etti: “Balkanlar ve Türkiye dışındaki coğrafyada Türk demek Müslüman demektir. İnanmış insan demektir. Türkler İslam’ın alemdarlığını yapmış bir millettir. Bu anlamda baktığımızda coğrafya daha da genişler. Türk, edebiyatta da güzel ve iyi insan anlamında kullanılıyor. Hangi anlamda olursa olsun Türk’ün dünyadaki yeri çok büyüktür. Gerek kültürel gerekse savaş anlamında yenik düşmüş olabiliriz ama tarihi bilinçli bir şekilde okuduğumuzda geleceğe daha özgüvenle bakabiliriz. Bu panel de o anlamda bir bilinçlendirme çabasıdır.”

ESKRİM İL BİRİNCİLİĞİ MÜSABAKALARI SONA ERDİ ESKRİM İL BİRİNCİLİĞİ MÜSABAKALARI SONA ERDİ

“GÖNLÜMÜZ BİR OLURSA DİLİMİZ DE BİR OLABİLİR”

Önceki dönem Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Gürer Gülsevin ise dilin lisan demek olduğunu belirterek, “Farsçada ise dil gönül demektir. Dil birliği diye bir hedefimiz varsa önce dil birliğimizi gönül birliğiyle başlatmamız gerekir. Gönlümüz bir olursa her şey bir olabilir ve elbette dilimiz bir olabilir” dedi. Gülsevin “Genetik özelliklerimiz farklı olsa da burada hepimiz Türk’üz. Bu nasıl oluyor? Biz bir milletiz. Milletlerde görünüşe, genetik özelliklere bakılmaz. Milletler, bir ırk değildir. Millet ırkın üstünde bir kavramdır. Millet, çeşitli etnik gruplardan da oluşabilen bir topluluktur. Türk dediğimiz milleti belli bir coğrafyaya sıkıştıramayız. Türkler, her geçtiği coğrafyadan beslenmiş ve beslemiş büyük bir millettir. Türk budur” diye konuştu. Gönüllerin birlik olmasının yolunun dillerdeki birlikten geçtiğinin altını çizen Gülsevin, “Gönüllerimiz birlik istiyorsa dillerimizde de birlik olur. Dillerimizin birliği demek zenginliklerimizin, farklılıklarımızın ortadan kaldırılması olmamalıdır” dedi. Gülsevin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dilde ve gönülde birliğe ancak ve ancak farklılıklarımızı koruyarak, ortaklıklarımızı ise hem koruyarak hem de çoğaltarak ulaşabiliriz. Mevcut farklılıklar zenginliğimizdir; korunmalıdır. Eski Türkçeden beri gelen ortaklıklar korunmalıdır. İslami medeniyet dairesinde 1000 yılda oluşan ve milli kimliğimize damgasını vuran ortak Farsça, Arapça kelimeler korunmalıdır. İngilizce, Rusça, Çince vs. dillerden girecek kelimeleri özendirmemeliyiz. İhtiyaç halinde bütün Türk halklarının dilinde kullanılabilecek ortak kelimeler türetilmesi için ortak akademik komisyonlar kurulabilir.”

“TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BİLİM, KÜLTÜR VE SANAT ALANIDIR”

Panelist Prof. Dr. Erdoğan Boz da Türk edebiyatında uluslararasılaşma konusunda bilgiler verdi. Boz, Türk Dili ve Edebiyatının (TDE) içine kapanıklığının aşılması gereken bir konu olduğunu vurguladı. Boz şöyle devam etti: “Türk Dili ve Edebiyatı alanı fakültelerde bir bilim alanıdır ama aynı zamanda da bir sanat ve kültür alanıdır. Türk Dili ve Edebiyatı sadece Türkiye sınırları içerisinde üretilmiyor. Geçmişte bizim etki alanımızda olan yerlerde de üretiliyor. Başta yakın coğrafya olmak üzere Türklerin çeşitli nedenlerle göç ettikleri ve diaspora oluşturdukları ülke ve kıtalarda Türk dili, edebiyatı, kültürü, ve sanatı ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. TDE alanında yapılan bu çalışmaların yalnızca Türkler tarafından yapılmadığının da altını çizmek gerekiyor. Dünyanın her yerine gidip Türkçeyi, Türk kültürünü ve edebiyatını anlatma ve öğrenme imkânı sunan kurumlarımız mevcuttur.  Bunlar; Ulusal Ajans (UA), Yunus Emre Enstitüsü (YEE), Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Türkiye Maarif Vakfı (TMV), Milli Eğitim Bakanlığı Yükseköğretim ve Yurtdışı Eğitim Genel Müdürlüğü, TÜBİTAK ve Avrupa Birliği Başkanlığı projeleridir. Bunların hepsinin farklı imkânları bulunmaktadır. Özellikle öğrencilerimizden bunlardan faydalanmalarını tavsiye ediyorum.”

“ÇUVAŞ TÜRKLERİNİN ATALARI, ESKİ BULGAR TÜRKLERİDİR”

Prof. Dr. Feyzi Ersoy ise Çuvaşlar ve Çuvaş Türkçesini anlattığı sunusunda, Türk dünyasının çok geniş bir coğrafya olduğunu belirtti. Ersoy, “Türkçenin konuşulduğu coğrafyaya baktığımızda 250 milyon insan tarafından konuşulduğunu görürüz. Çuvaşçanın da bunlardan biriridir ki 1 milyon 300 bin konuşanı vardır” dedi. Ersoy, şöyle konuştu: “Bilim adamları başlangıçta Çuvaşçanın bir Türk dili olmadığını düşünmüşler fakat gelmek, gitmek gibi temel kelimelere baktığımızda Çuvaşçanın Türkçe olduğunu görebiliriz . Bunlara Türkçedeki ekler ve belli bir harf ile biten kelimelerin benzerlikleri örnek olarak gösterilebilir. Çuvaş Türklerinin ataları, eski Bulgar Türkleri gösterilmektedir. İtil Bulgarları, 920 yılında Şelkey oğlu Yıltavar Almış Han zamanında resmi din olarak İslamiyet’i seçmişlerdir. Sırasıyla Altın-Ordu ve Kazan Hanlığı içinde yer alan Çuvaşistan 1552’de Kazan’ın işgali sonrasında Rus egemenliğine geçmiştir. 1920’de kurulan Çuvaş Muhtar Bölgesi, 1925 yılında Çuvaş Muhtar Cumhuriyetine dönüştürülmüştür. Çuvaş Türkleri, 24 Ekim 1990’da egemenliklerini ilan etmelerine rağmen Rusya Federasyonuna bağlı olmaktan kurtulamamışlardır. Çuvaşların resmiyette Ortodoks Hristiyan olduğu bilinmektedir. Ekonomileri daha çok tarım ve hayvancılığa dayanmakta ve eğitimleri ise Rusça ve Çuvaşça olarak yapılmaktadır.”

“TÜRKÇE ÖĞRETİMİ CUMHURİYET’İN 100. YILINDA DÜNYA GENELİNE YAYILMIŞTIR”

Farklı coğrafyalarda Türkçe öğrenme isteğinin değişik sebeplerle sürdüğünü ve uluslararası alanda Türkçe öğretiminin Cumhuriyet’in 100. yılında dünya geneline yayıldığını ifade eden Prof. Dr. Yavuz Kartallıoğlu ise uluslararası alanda Türkçenin nasıl öğretilebileceğine ilişkin bilgiler verdi. Kartallıoğlu,   “Kıtalara veya dillere özgü materyaller hazırlayarak öğretim stretileri belirlemeli, sayısal materyallerin sayısını arttırılmalı, ana dili Türkçe olmayan uluslararası öğrencileri sertifikalandırmalı, web tabanlı TYS hazırlayıp en çok talebin olduğu Azerbaycan, Özbekistan ve Türkiye gibi ülkelerde e-sınav merkezleri kurmalı, karar alıcı düzeylerde yabancı dil olarak Türkçe öğretimi çalışmış kademisyenlerin sayısını arttırmalıyız” dedi.  Panel katılımcılara katılım belgesi verilmesi ile son buldu. >>HÜDAYİ ACAR