Afyon Haber

Rektör Karakaş, ““Ziya Gökalp’i ölümünün 100. yılında anmak AKÜ’ye yakışırdı”

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Türk Tarih Kurumu (TTK), Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) ve İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Araştırma Merkezi iş birliğiyle 4-6 Ekim 2024 tarihleri arasında düzenlenen “Ölümünün 100. Yılında Ziya Gökalp ve Sosyoloji Sempozyumu”, başarıyla gerçekleştirildi.

Abone Ol

Atatürk Kongre Merkezinde gerçekleştirilen “Ölümünün 100. Yılında Ziya Gökalp ve Sosyoloji Sempozyumu” Değerlendirme Toplantısının ardından sona erdi. Prof. Dr. İsmail Coşkun başkanlığında gerçekleştirilen Değerlendirme Toplantısının Kapanış Oturumunda; Prof. Dr. Vehbi Bayhan, Prof. Dr. Ali Utku, Prof. Dr. Yücel Bulut, Prof. Dr. Nevin Güngör Ergan ve Prof. Dr. Yıldız Akpolat ve Prof. Dr. Hacı Musa Taşdelen konuşmacı olarak yer aldı. Oturumun ardından AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, “Ölümünün 100. Yılında Ziya Gökalp ve Sosyoloji Sempozyumu”na dair duygu ve düşüncelerini dile getirdi.

“BÜTÜN SALONLAR DOLUYDU”

Değerlendirme Toplantısı Kapanış Oturum Başkanı Prof. Dr. İsmail Coşkun, sempozyuma dair fikirlerini paylaştı. 2 gün boyunca tam performans, yüksek bir verimlilikte güzel bir sempozyum süreci yaşadıklarını ifade eden Coşkun, “Gerçekten Prof. Dr. Mehmet Karakaş Hocamızın şahsında Afyon Kocatepe Üniversitesinin tüm bürokrasisine, idari personeline, Sosyoloji Bölüm kadrosuna güzel ev sahiplilikleri, fedakar bir şekilde süreci yönetme ve kontrol etme noktasındaki hassasiyet ve dikkatleri için tekrar tekrar teşekkür ederim. Bu işler kolay değil. Arka planda büyük bir süreç işliyor. Her aşamayı yönetmek gerekiyor. Hiçbir aksamaya yer vermeden çok güzel bir şekilde yürüdü. Bütün salonlar doluydu. Ciddi bir ilgi ve dikkat var. Bu da umut verici bir şey. Bilim hayatımızın, sosyal bilim alanının gelişmesi anlamında kendi sorunlarımızla ilişki kurma anlamında Gökalp ilgisi, anlamında son derece olumlu bir gösterge sunuyor” diye konuştu.

“BİLİM DAİRESİNDE KALMAK ÖNEMLİ”

Bilimde kalmanın her zaman hayat kurtardığını belirten Coşkun, şunları ifade etti: “Bilimde kalmak akademiyi bir sürü yanlışa düşmekten ve hasar almaktan korur. Bu anlamda bilim-ideoloji dengesine çok dikkat etmek lazım. Gökalp’i bir ideolog olarak konumlandırmaktan ziyade Gökalp, en gündelik sorunlarla ilişki kurarken dahi bilim dili ve bilim yöntemiyle davranmaya, görüşlerini orada temellendirmeye çok özen göstermiştir. Bu, büyüklerde görülen bir şeydir. Marks da böyledir. Kendisinden sonra gelecek dalgayı görüyor. Sonuçta ben Marksist değilim demiştir. Marks’ın en politik metinleri bile çok ciddi bir biçimde bir temellendirme içerisindedir. Bilim ideoloji ve bilim-siyaset ilişkisine olağanüstü dikkat etmek gerekir.

“GÖKALP, SADECE BÜYÜK KURUCU DEĞİL, BÜYÜK SENTEZCİDİR”

Türkçülük, İslamcılık ve Osmanlıcık meselesinde iç içe geçişlerin olduğunu dile getiren Coşkun, “Gökalp, sadece büyük kurucu değil, büyük bir sentezcidir. Türk düşüncesinde bu anlamda sentezci ve yaratıcıdır. Dışarıda bırakıcı bir tarafı yoktur. Hep bir arada nasıl tutarız politikası içerisindedir. Onun için ideolojiden uzaktır. En Türkçü olduğu pozisyonda dahi ötekine kapalı değildir. Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak metninde çok açık bir biçimde İslamcılığı merkeze alır. Ülkenin siyasi sorunlarını, bölgesel ilişkilerini ve dünya ilişkileri anlamında ne kadar kritik öneme sahip olduğunun farkında olarak Türkçülerin ayrı bir İslamcılık programı olmak zorunda diyor. Yani içeriye almaya bir şey, dışarıya bırakmaya ilişkin değil” şeklinde konuştu.

GÖKALP, ATATÜRK’ÜN FİKRİ ZEMİNİNİ HAZIRLIYOR

Prof. Dr. Nevin Güngör Ergan ise, Türkiye’de sosyolojiyi Ziya Gökalp’in kurduğunu ve Gökalp’in pozitivist ve sosyolojik determinizmi savunmak zorunda olduğunu kaydetti. Ergan, sosyolojinin bilim olma aşamasına dair şunları söyledi: “Çünkü sosyoloji bilim olmak zorunda. O dönemde doğa bilimlerinin hakimiyeti var. Mehmet İzzet ise bunu sarsıyor ve olmaz diyor. Sosyolojinin nesnesi de öznesi de insan. Onun için doğa bilimleri gibi olamayız diyor. Daha sonra gelen Mehmet İzzet’in öğrencisi Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, sosyal olay ve olguların açıklanmasında büyük adamları ve hürriyetçi görüşü öne sürüyor. Bunun içerisinde büyük adamları da bir faktör olarak ele alıyor. Mehmet İzzet’in bir diğer öğrencisi Hilmi Ziya Ülken, Felsefeye Giriş adlı eserinde büyük adamları; büyük adamlar ve büyük insanlar olarak ikiye ayırıyor. Fikirleri ile büyüklük gösterenler büyük insanlar. Bunlar büyük adamlar için toplumun değişmesi yönünde zemin hazırlarlar. Büyük adamlar da onların hazırladıkları zemin üzerinden toplumu arkalarından sürüklerler ve dönüşümü sağlarlar diyor. Ziya Gökalp, bu tasnif içerisinde bizim bir büyük insanımız ve aksiyon adamımız. Gökalp, Osmanlının parçalanmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuracak. Milletleşmeyi başlatacak olan Atatürk’ün fikri zeminini hazırlayan büyük insanımız ve değerimizdir.”

“SOSYOLOJİ, İKİCİLİKLER ÜRETEN BİR BİLİM”

Prof. Dr. Yıldız Akpolat ise değerlendirmesinde Türk sosyoloji geleneğinin bedenen nesiller boyu sempozyumda yer aldığını belirterek Türk sosyoloji geleneğinin sempozyumda canlı kanlı olduğunu söyledi. Sosyolojinin hızla değişen ve hızla modernleşen toplumların bilimi olduğunu ifade eden Akpolat, “Sosyoloji, ikicilikler üzerine eski ve yeni bu şekilde kavramlar üreten bir bilim. Epistemolojik olarak da sempozyum boyunca yerellik, evrensellik, ideoloji, bilim, ideolog ve sosyolog ikicilikleri hep böyle bir kafalarla uçuştu ve kelimelerde dile geldi. Hep bir ikici eksen; hem sosyolojik, hem metodolojik hem de epistemolojik olarak hep ikici eksenlerde dolaşıyor” dedi. Ziya Gökalp özelinde Türk sosyolojisinin, Türk modernleşmesini ele alırken bunların tekrar tecelli ettiğini ve cisimleştiğini dile getiren Akpolat, şunları kaydetti: “Aynı zamanda Ziya Gökalp özelinde düşünce ile yapı arasındaki ilişkiyi de bir kez daha irdeleme fırsatımız oldu. Düşünce mi yapıyı belirler yoksa yapı mı düşünceyi belirler. Ama Osmanlı Türk modernleşmesi 19. yüzyılın son çeyreği, 20. yüzyılın ilk çeyreği o kadar çok hızlı koştu ki Ziya Gökalp gibi nice düşünürler bu değişimi anlamaya, açıklamaya, meşrulaştırmaya, formüle etmeye ve teorileştirmeye çalıştı. 1913-1914 yıllarında Türk Yurdu’nda yazdığı ‘Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak’ ile ilgili makalelerinde medeniyet kavramı dine isnat ederken, 1918 yılında kitap haline geldiğinde din iken şimdi medeniyet ilme isnat ediyor diyerek artık kendi medeniyet tanımını da değiştirmek zorunda kalıyor. Türk sosyal, siyasal ve tarihsel gerçekliği o kadar hızlı akıyor ki düşün adamları bunu yakalamak, anlamak ve anlatmak konusunda da aynı nefes nefese devam ediyor. Ziya Gökalp’in Türk sosyolojisinin başında koyduğu heyecanı biz de hocalarımızla ele ala ala gidiyoruz.”

GÖKALP, ATATÜRK’ÜN FİKİR BABASI

Prof. Dr. Vehbi Bayhan ise konuşmasında bir bunalım çağında sosyolojinin ortaya çıktığını ifade etti. Ziya Gökalp’in fikirlerinin yeni kurulan ulus devleti Türkiye Cumhuriyeti’nin fikirleri olduğunu belirten Bayhan, “Çünkü Atatürk şöyle söylüyor; ‘Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası da Ziya Gökalp’tir.’ Fakat Ziya Gökalp’i Türkçülük akımının temsilcisi olduğu için hala anlayamadığımızı kırmızı çizgiler ve ön yargılarımızın olduğunu düşünüyorum. Çünkü ötekileştirerek anlamak istemiyoruz. Sosyal Bilimci, bir niyet okuyucu değil, bir falcı ya da bir müneccim değil” diye konuştu.

“PARANOİT ŞİZOİT TOPLUMA EVRİLİYORUZ”

Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak formülasyonunu insanların aidiyetlerine göre değerlendirdiğini söyleyen  Bayhan şunları belirtti: “Aslında ‘Türkleşmek’ derken, İslamlaşmayı kastettiği düşünülüyor. ‘Türkleşmek’ denirken Batılılaşmayı da kastetmekte ki bu kimlik sorunumuzun hâlâ devam ettiğini gösteriyor. 1990 ve 2000’li yılların Türkiye konjonktüründe, Ziya Gökalp’in ‘Diyarbakırlıdır ve Kürt’tür’ söylemlerini yaşadık. Aynı şekilde Nobel Ödülü alan Aziz Sancar için de ‘Mardinli bir Kürt’tür’ denildi; Türk bilim adamı söylemine karşı iddialar ortaya çıktı. Bu durumu kültürel şizofreni olarak tanımlıyorum ki ben burada ‘küreselleşme paranoit şizoit toplum’ kavramını kullanıyorum. Gerçekten de biz, ‘biz’ ve ‘öteki’ olarak kuşkulu ve içe kapanık bir toplum haline geldik. Birbirimize duvar örüyor ve birbirimizi ötekileştiriyoruz. Dolayısıyla küreselleşme ve postmodern bağlamında Ziya Gökalp’in fikirleri yeniden önemli bir hâl alıyor.” Müslümanlık meselesinde “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” önemli bir sıralama oluşturduğunu belirten Bayhan,  “Orta Asya’dan gelen Türk, Anadolu’da İslamiyet ile karşılaşıyor ve Türk Müslümanlığı, İran Müslümanlığı ve Arap Müslümanlığı gibi farklı Müslümanlık biçimleri ortaya çıkıyor. Batı ile antropolojik ve sosyolojik açıdan karşılaşmalar yaşanıyor; örneğin Almanya ve Avrupa’daki ‘EuroTürk’ gerçeği gibi”dedi.

“ZİYA GÖKALP’İ ÖLÜMÜNÜN 100. YILINDA ANMAK AKÜ’YE YAKIŞIRDI”

AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, sempozyuma dair değerlendirmelerde bulundu. 2 gün boyunca sosyoloji şöleninin yaşandığını belirten Karakaş, sempozyuma katkısı ve emeği olan herkese teşekkür etti. Karakaş, şunları söyledi: “İlk teşekkürümü üniversitemize gelerek bizlerle bilgi paylaşmanızdan ve bu atmosferi oluşturmanızdan dolayı siz değerli meslektaşlarıma ediyorum. Ölümünün Yüzüncü Yılında Ziya Gökalp ve Sosyoloji Sempozyumu fikri; Ziya Gökalp’in ölümünün 100. Yılı olmasından dolayı geldi. Ama nasıl yapalım sorusunu tartışırken Türkiye’de 208 üniversite var. Tek sosyolog Rektör benim. Türkiye’de sosyolojinin babası ve kurucusunu anmak da bize düşer diyerek kolları sıvadık. Ekip arkadaşlarımızla birlikte toplantıyı yaptık. Yanımıza bir ortak olması lazım. Ziya Gökalp’in sandalyesinin bulunduğu İstanbul Üniversitesi Sosyoloji ekibi ortak olmalı fikri oluşunca da İsmail Hocamızı aradık. Ekibiyle birlikte her türlü katkıyı bizlere verdi. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümüne ve Sosyoloji Araştırma Merkezine, İsmail Hocanın nezdinde teşekkür ediyorum. Ayrıca bu tür organizasyonların maddi külfeti var. Gerçekten bu tür organizasyonları bu ortamlarda gerçekleştirmek kolay değil. Bir vesileyle İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun Afyonkarahisar’a gelmişti. Kendisinden destek istedik. Prof. Dr. Fahrettin Altun’un nezdinde İletişim Başkanlığına da güçlü desteğinden dolayı teşekkür ediyorum. Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yüksel Özgen Hocanın nezdinde Türk Tarih Kurumu Başkanlığına da teşekkür ediyorum. Bu sempozyum neticesinde ortaya çıkan bilimsel metinleri Üniversitemizin Sosyal Bilimler Dergisinin özel sayısı olarak yayınlayacağız. Üniversitemizin Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Koçak Hoca ve ekibine, aynı zamanda düzenleme kurulunda yer alan tüm öğrencilerimize teşekkür ediyorum.” >>İZZET IŞIK