Türkiye’de sezaryen doğum oranlarının dünya genelinin üzerine çıkarak yüzde 60’a ulaştığına dikkat çeken Prof. Dr. Aydan Biri, artan sezaryen oranlarının anne ve bebek sağlığını tehdit eden riskleri de beraberinde getirdiğini söyledi. Prof. Dr. Biri, uzun dönemde ortaya çıkma ihtimali olan sorunlardan en önemlilerinden birinin sezaryen sonrası gebeliklerde plasentanın rahim alt kısmına yerleşmesi (plasenta previa) ve rahim duvarına yapışması (plasenta akreata-PAS) sorunu olduğunu, bu olgularda anne ölümlerinin yüzde 7-10 gibi yüksek oranlara kadar çıkabileceğini ifade etti. Sezaryenin doğumun normal yolla gerçekleşmesinin mümkün olmadığı durumlarda anne sağlığını korumak için yapılan bir ameliyat olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Aydan Biri, “Ülkemizde sezaryen oranlarının yüksek olduğu düşünüldüğünde PAS olgularının da yüksek olacağı aşikardır” dedi.

Aydan Biri, plasentanın normal şartlarda rahim duvarına yüzeysel bir bağlantı kurduğunu ve doğumdan sonra kolayca ayrıldığını ifade ederek, plasenta akreata spektrumu olan kadınlarda plasentanın rahim duvarına aşırı derecede bağlandığını, rahim duvarının derinliklerine ilerlediğini ve doğum sonrası ayrılmadığını söyledi. Biri, bu durumun kanamaya ve ciddi komplikasyonlara neden olabileceğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Özellikle önceki sezaryen doğumları, rahim ameliyatları veya plasenta previa öyküsü olan kadınlarda bu sorun daha sık görülmektedir. Plasenta akreata ile komplike doğumlarda kan kaybı yaklaşık 2 bin-5 bin ml arasındadır. Yapılan bir araştırmada hastaların yüzde 95’ine kan verildiği, bu hastaların yüzde 39’una 10 üniteden fazla kan transfüzyonu yapıldığı görülmüştür. Yine bu alanda 16 ülkeyi kapsayan 82 vakada yapılan bir başka çalışmada anne ölümlerinin yüzde 99’unun engellenebilir sebeplerden gerçekleştiği belirlenmiş, söz konusu vakaların yaklaşık yarısının PAS tanısı konulmuş olmasına rağmen PAS organizasyonu bulunan bir merkeze gönderilmediği saptanmıştır. PAS olgularında anne ölümlerinin en büyük sebebini yüzde 80 ile kanama oluşturmaktadır. Anne ölümlerindeki en büyük faktör deneyim eksikliği ve bu durumu yönetmek için gerekli multidisipliner grubun oluşturulmamasıdır. PAS sorunu olan kadınların doğumu planlanırken tam donanımlı bir hastanede multidisipliner bir yaklaşımla ve uzman bir ekip ile takip ve tedavi edilmesi, anne sağlığının korunması ve ölüm riskinin azaltılması açısından son derece önemlidir. Bu kapsamda Koru Sağlık Grubumuz bünyesinde bu tedaviyi gerçekleştirecek donanımlı bir ekip, teknoloji, laboratuvar ve hastane koşullarının mevcut olması nedeniyle PAS Previa Ünitesi'ni kurmuş bulunmaktayız.”

Multidisipliner takip ve tedavi

Prof. Dr. Aydan Biri, hastaneleri bünyesinde yer alan Plesanta Akreate Spektrum Ünitesi’nde deneyimli perinatoloji uzmanları, jinekolojik pelvik cerrahi, kalp damar cerrahisi, üroloji, genel cerrahi, girişimsel radyoloji, anestezi ile kan bankası, erişkin ve yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin yer aldığına dikkat çekti. PAS olgularının tanı ve tedavisinin ciddi bir alt yapı ve ekip çalışması gerektirdiğini ifade eden Biri, tüm koşulların sağlanması halinde annenin ve bebeğin sağlığının en güvenli şekilde tutulduğunu söyledi. Hem tanı, hem cerrahi, hem de ameliyat sonrası bakım sürecinde kendisi ve Prof. Dr. İbrahim Alanbay yönetimindeki PAS Ünitesi’nin kurulmuş olmasının önemine dikkat çeken Prof. Dr. Aydan Biri, böyle bir hizmeti vermekten duydukları mutluluğu dile getirdi.

“3 sezaryende risk 56 kat artar”

Prof. Dr. İbrahim Alanbay da sezaryen sayısı arttıkça riskin de arttığına dikkat çekerek, şunları söyledi:

“PAS vakasının bir sezaryen sonrası gelişme riski 7 kat iken, 3 veya daha fazla sezaryeni olanlarda risk 56 kat artar. Sezaryen sayısı fazla olan gebelerin gebelik takiplerinde bu yönden dikkatle incelenmesi çok önemlidir. Çoğu kez rahimin alınmasını gerektiren ve hatta anne hayatını tehdit eden bu ve benzeri diğer komplikasyonların azaltılması, doğum süreçlerinin doğru anlaşılması, anlatılması ve yönetilmesi aşçısından oldukça önemlidir.”

Plasenta Akreate Spektrum (PAS) sorununun oluşmasında en önemli faktörler arasında daha önce uterusa (rahim), “küretaj, sezaryen, myomektomi, endometrial ablasyon veya plasentanın bir önceki doğumda elle veya küretle çıkarılması” gibi cerrahi işlemler yapılmasını gösteren Prof. Dr. Alanbay, diğer risk faktörlerini ise ileri anne yaşı, çok gebelik ve daha önce yapışık plasenta öyküsü olarak sıraladı. Bu hastalık 1970’lerde sadece 4 bin doğumda bir görülürken, günümüzde yaklaşık 500 doğumda görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Alanbay, “Bu nedenle sezaryen sayısı fazla olan ya da rahim operasyonu geçirenlerin gebelik takiplerinin dikkatle izlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle özellikle plesanta previa da varsa şüphelenmek esastır. Bu kadar önemli bir hastalığın gebelik takiplerinde tanı alması her zaman kolay olmayabilir. Şüphe duyulduğunda tanı konulması, takibinin yapılması ve cerrahi tedavinin yapılması deneyimli ve ileri merkezlerde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Koru Plasenta Akreate Spektrum (PAS) Ünitesi bu amaca hizmet amacıyla kurulmuştur” ifadelerini kullandı.>>İHA